Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sıhhati Talim Üyesi ve Bilim Heyeti Üyesi Prof. Dr. Seçil Özkan, Aralık ayında Çin, daha sonra İran, gerisinden Avrupa devletleri ve 11 Mart’ta ise Türkiye’de birinci koronavirüs vakasının ilan edildiğini hatırlattı.
Avrupa memleketleriyle karşılaştırdığında Türkiye’nin bu salgına başlarken önünde örnek devletler olduğu için şanslı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Özkan, “Avrupa’dan öbür şanslarımız da var. Onların 65 yaş üstü nüfusu yüzde 20’lere yakın, biz bu mealde yüzde 8,5’larda olduğumuz için şanslıyız. Zira 65 yaş nüfus hastalanma ve mevt riski yüksek olan bir grup” dedi.
‘1500’LÜ RAKAMLAR TASA UYANDIRIYOR’
Prof. Dr. Özkan, yeni olağana geçilen bugünlerde vaka sayılarının 1500’lere çıktığını, bunun tasa uyandırdığına vurgu yaparak, “Hatta başka devletlerle karşılaştırırsanız bunu, İtalya çok külfetli bir salgın süreci yaşadı. İtalya’nın eğrisi ve Almanya’nın eğrisiyle karşılaştırırsak aslında çok şık gidiyorduk. Ancak bugünlerde, İtalya ve Almanya’nın salgının bugünlerindeki hallerinden biraz daha üstteyiz. Topluluk alışılagelmiş hayatına dönmek istiyor. Şayet külliyen alışılagelmiş periyoda geçmek istiyorsak yeni sıradanın kurallarına uymamız gerekiyor. Bizim de artık şu rakamlarımızı 200-300’e indirmemiz gerekiyor. Şayet indirirsek bu yazı rahat atlatırız. Onun için aralık, maske ve el hijyenine dikkat edelim” ifadelerini kullandı.
‘ÖNLEM YORGUNLUĞUNA DİKKAT’
Prof. Dr. Özkan, salgında sıhhat hizmetleri ve sıhhat işçisinin elinden geleni yaptığını, artık gücün yalnızca topluluğun elinde olduğunu vurguladı. ‘Sağlık okuryazarlığı’ denilen topluluğun sıhhat malumatını anlaması, kullanması ve yapabilmesinin, davranışlarının topluluktan topluluğa değiştiğine dikkat çeken Prof. Dr. Özkan, şöyle konuştu:
“Örneğin; Japonya umumî olarak baktığınızda sıhhat okuryazarlığı seviyesi beğenilmeyen üzere görünmekle birlikte maske kullanma işini çok başarılı bir biçimde yapıyor. Almanya bu kurallara çok iyi uyabiliyor. Biz de umumî olarak topluluğu gözlemlediğimizde bunları yapmayı biliyoruz; fakat yapmıyoruz. Burada çeşitli kültürel farklılıklar, önemsememe, ‘önlem yorgunluğu’ dediğimiz tedbir almaktan yorulma ve tükenmişliğe girme olabiliyor. Bunları yapmamak gerekiyor. Biz topluluk olarak sıcak kişileriz. Tokalaşma, sarılma, öpüşme, teması seviyoruz; ancak bu süreçte buna dikkat etmemiz, yapmamamız gerekiyor. Bu tokalaşma, sarılıp öpüşme üzere içtimaî uzaklığımızı bozan aktivasyonlara biraz daha dikkat edelim. Dikkat edersek başaracağız. Şimdiye kadar yaptığımız emeğimiz boşa gitmesin ve Türkiye de bu salgın sürecini pek hoş kapatsın.”
Cumhuriyet
