Suda bitkin haldeydiler… Sahil Güvenlik botları kaçak göçmen taşıyan teknenin battığı ihbarından sadece 8 dakika sonra yanlarına varmıştı… Hiçbirinde can yeleği yoktu… Son bir gayretle güvenlik güçlerinin uzattığı ellere, fırlattığı can simitlerine sarıldılar. Yunan adalarına geçmek isteyen umut yolcularının korkunç hikâyesi, bir kez daha kendini tekrar ediyordu… Aşırı yük nedeni ile 43 yolcu taşıyan tekne batmış, 1’i kadın 3’ü çocuk 12 kişi Ege’nin 30 metre derinliğinde hayatını kaybetmişti.
Oysa, Türkiye’den Yunanistan’a geçmeyi başaranların sayısız hikâyelerini dinlemişlerdi yolculuk boyunca… Kendi canları ile birlikte çocuklarının da hayatını umuda yolculuğun kumar masasına koymuşlardı.
Tıpkı diğerleri gibi… Tek tek yazmaya sayfalar yetmez… Önce Egeliler alıştı ölüm haberlerine… Ardından bu büyük insanlık acısı toplu olarak düşmeye başladı kayıtlara…
Bu hafta Bodrum’dan 4 mil açıkta batan tekne biliyoruz ki, son olmayacak! Kendi hayatları üzerinde söz hakkı olmayan masum yavrular, büyüklerin cehenneme çevirdiği dünyada öldükleri ile kalacak…
Umut tacirlerinin büyük vurgunu!
İnsan kaçakçılarının her seferde servet kazandıkları bir ticaretten söz ediyorum. Avrupa’ya geçmek için hayatını riske edenlerin elde avuçta ne varsa verdiğini yazmaya gerek yok sanıyorum. Bodrum’da batan son tekneden kurtulanlar, kişi başı 5 bin Avro verdiklerini söylediler insan tacirlerine. Yani tek seferde 200 bin Avro’luk kirli-adi-ahlaksız-acımasız bir “kazanç” söz konusu. Rantın büyüklüğü kaçakçılığın bu en korkunç türünü besliyor.
CHP PM üyesi ve Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’la konuşuyorum. Tezcan, “Yaşanan faciaların sorumlusu sadece insan kaçakçıları mı” diye soruyor ve ekliyor: “Bölgeyi paylaşmak için gelen emperyalist güçlerin kâr hırsları insan kaçakçılarınkinden daha mı masum? Aylan bebek aklımızı başımıza getirdi mi? Hâlâ dalgaların arasında hayata tutunmaya çalışan yavrucaklar, analar, babaların acıları üzerinden insan kaçakçılarına lanet okumakla meşgulüz. Ya onları kaçakçıların kucağına atan düzen. Ya uygarlık adına süslü kavramları ağzından bırakmazken, petrolün ve enerji kontrolünün vaat ettiği güç ve kâr hırsıyla bölgeyi yangına, savaşa, göçe ve ölüme sürükleyen uluslararası sömürü düzeni?”
Bölgede barışı kuracak bir siyaseti hâkim kılmadıkça göç ve ardından gelen acıları yok etmenin mümkün olmayacağını söyleyen Tezcan, “Türkiye, İran, Irak ve Suriye bir araya gelerek Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı (OBİT) kurmalı ve sorunu bölge dayanışması içinde çözmelidir. Bunu yapamazsak göçe sebep olanların göçmenlere kapıları kapattığı bir düzenin acısını çocuklar çekmeye devam eder” diyor.
İYİ Parti milletvekili Aytun Çıray ise mevcut iktidarı sorumlu tutuyor. Çıray, “Dış politikamızı Suriye ve Ortadoğu bataklığında her geçen gün biraz daha derine batıranlardır. Bu yanlışta diretmek korkarım bundan sonra da yaşamak ve ayakta kalmak için birçok insanın ölümü göze almasına yol açacak. Türkiye Cumhuriyetini paralize eden bu bedeli çok yüksek dış politika anlayışından derhal vazgeçilmesi, Cumhuriyetin kurucu, hayat dolu dış politika vizyonuna dönülmesi gerekiyor” diyor.
Hesap sorulmalı
Efelerin Egesi, Çanak-kale’den İzmir, Muğla, Aydın’a kadar… Tek yürek olup kıyılarında yaşanan trajedinin, yüzyılın en büyük insanlık felaketinin çözümünü birlikte aramalıdır. Emniyet’e insan kaçakçılığı ile mücadelede destek olacak yöntemler geliştirilmelidir. Göç yaratan politikalardan, göçten beslenen siyasetten, göçü yönetemeyen hükümetten hesap sorulmalıdır.
Cumhuriyet