Greenpeace Akdeniz İklim ve Güç Proje Sorumlusu Gökhan Ersoy, İstanbul’da yaşanan ağır dolu ve yağmur yağışı hakkında şunları söyledi;
“Bir yandan salgınla gayret ederken öte yandan deneyim ettiğimiz çok hava vakaları, iklim krizinin artık bizi kapıda beklemediğini, kapımızdan içeri girdiğini gösteriyor. Bir hafta kum fırtınası, sonraki hafta çok yağış ve ardından gelen taşkınlarla ilgili haberleri izlemeye devam edeceğiz lakin izlemekten daha fazlasını yapabileceğimizi biliyoruz. Global sera gazı emisyonlarını azaltmak için yapacağımız kömürden çıkış planları, pak ve sürdürülebilir güç kaynaklarına dönmek tek bahtımız. Çok hava hadiseleri gösteriyor ki karar vericiler yalnızca azaltım siyasetleri konusunda değil, iklim krizine karşı somut tedbirler konusunda da atalet içinde. Bugün Arnavutköy’de pazar yerini, Okmeydanı’nda göle dönen yollar, iklim krizinin tesirleriyle başa çıkabilecek, dirençli kentler kurgulamakta da sınıfta kaldığımızı gösteriyor.”
İklim krizine bağlı felaketlerin Türkiye’yi ve dünyayı nasıl etkileyeceğini dair projeksiyonlar ise şöyle;
Dünya Bankası’nın (2009) raporuna nazaran de Türkiye, 21. yüzyılın sonlarına gerçek Avrupa ve Orta Asya bölgesinde çok iklim hadiselerine en çok maruz kalacak 3. ülke olacak.
2050 yılında Karadeniz’de avlanabilecek balık sayısı 2010 yılına nazaran yüzde 50 oranına kadar düşüş gösterebilir.
Doğu Karadeniz bölgesinde artacak yağış heyelan riskini arttıracak. Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu’yu kapsayan bölgelerde kış yağışları yüzde 20-50 ortası azalacak. Kuzey bölgelerde ise sel riski artacak.
Türkiye, bugün Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da hakim olan sıcak ve kurak iklim neslinin tesirine girme riskine sahip. Bu risk gerçeğe dönüşürse aslında çölleşme tehlikesi bulunan bilhassa İç Anadolu, Güney Doğu Anadolu, Ege ve Akdeniz Bölgeleri üzere yarı kurak ve yarı nemli bölgelerinde tarım yapılamaz hale gelecek.
2012 yılında Etraf ve Şehircilik Bakanlığı ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın birlikte hazırladığı “Türkiye’de İklim Değişikliği Risk Idaresi Raporu”na nazaran Akdeniz Bölgesi’nin güney neslinde yer alan Türkiye, kestirimi iklim değişikliği tesirlerine karşı hayli savunmasız durumda. Dünya Bankası (2009) tarafından yayınlanan raporun aktardığı çalışmaya nazaran Türkiye, 21. yüzyılın sonlarına gerçek Avrupa ve Orta Asya bölgesinde çok iklim hadiselerine en çok maruz kalacak 3. ülke olacak.
Eriyen buzullar nedeniyle deniz düzeyinin yükselmesi ve global sıcaklıkların artması ile okyanus ve deniz ısısı da artacak.
Sıcak hava dalgaları, kuraklıklar ve seller üzere daha çok hava vakaları daha sık yaşanacak.
Avrupa’da ırmak baskınları kıtanın birçoklarını içine alan bir alanda artacak; kıyı bölgelerinde de sel, erozyon ve sulak alan kaybı riski değerli ölçüde artacak.
Buzullar, mercan kayalıkları, mangrovlar, kuzey kutbu ekosistemleri, Alpler’e has ekosistemler, şimali ormanlar, tropikal ormanlar, bozkır sulak alanları ve lokal otlakları içeren doğal sistemler, önemli biçimde tehdit altında kalacak.
Çeşitlerin %30’a yakınının jenerasyonunun tükenmesi ve biyoçeşitlilik kaybına ait mevcut riskler artacak.
En büyük tesirler Afrika, Asya ve Pasifik’in gelişmekte olan ülkeleri üzere, yükselen su düzeylerine, salgın hastalıklara ve ziraî üretimin azalmasına karşı kendilerini koruyamayacak durumda olan, nispeten daha fakir ülkelerde gerçekleşecek.
Cumhuriyet
